4 Haziran 2012 Pazartesi

İmam-ı Azam Ebu Hanife (699 – 767)

İmam-ı Azam Ebu Hanife (699 – 767)

İmam-ı Azam Ebu Hanife (699 – 767)
Ehli sünnetin dört büyük imamının birincisi olan İmam-ı Azam Ebu Hanife, Hicri 80 (Miladi 699) yılında Kufe’de doğdu. Büyük İmam anlamına gelen “İmam-ı Azam” lakabıyla bilinen, Ebu Hanife künyesiyle meşhur Numân b. Sâbit b. Zevta, mutlak müçtehid ve fıkıhta Hanefi mezhebinin imamıdır.
Ebu Hanife Hicri 80 yılında Kufe’de doğmuş ve ömrünün çoğunu orada geçirmiştir. Küçük yaşta Kuran’ı ezberlemiş ve Kuran-ı Kerim’i çok iyi bilen kişilerden biri olmuştur.
Ehl-i Sünnet mezheplerinden dördü arasındaki ilk mezhep Hanefi mezhebi olmuştur. Irak’ta doğan bu mezhep, hemen hemen bütün İslam dünyasında yayılmıştır. Abbasilerin ulaşabildikleri her bölgede yayılma göstermiştir. Abbasiler döneminde kadıların çoğunun Hanefi olmasının yanı sıra Selçukluların ve Harzemşahların mezhebi de Hanefilik olmuştur.
Hanefi mezhebi, bazı bölgelerde tamamen halka mal olurken, bazı bölgelerde resmi mezhep olarak kalmıştır. Hanefi mezhebi, Irak’ta, Maveraünnehir’de ve fethedilen diğer doğu bölgelerinde resmi mezhep olmuştur. Hanefi mezhebi, Şam bölgesinde hem halkı, hem de hükümeti idare etmiştir. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Mısır’a hakim olunca, Hanefi mezhebini tek başına Osmanlı’nın resmi mezhebi ilan etmiştir.
Ebu Hanife’nin Örnek Ahlakı
İslam dünyasında en önde gelen kişilerden olan İmam-ı Azam Ebu Hanife, güvenilir, ileri görüşlü ve anlayış gücü yüksek bir alimdi. Sağlam kişiliği ve güçlü Allah korkusu onun İslam alemince sevilmesine neden olan en büyük iki etkendir.
Ebû Hanife vakar sahibi bir insandı. Tefekkürü çok, Allah’ın sınırlarını büyük titizlikle gözeten, faydasız ve boş sözlerden hoşlanmayan, sorulara az ve öz cevap veren çok zeki bir müçtehiddi. Emanete büyük önem verirdi. Ne ile karşılaşırsa karşılaşsın nefsine hakim biriydi. Hoşgörü sahibiydi. Ona yönelen itirazlar ve zaman zaman karşılaştığı yakışıksız sözler, onu asla İslam ahlakını tebliğ etmekten yıldırmazdı.
Allah’ın ona nasip ettiği duru bir akla sahipti. Düşüncesinde tutukluk olmaz, görüş belirtmekte hiçbir zaman geç kalmazdı. Karşısındaki kimse inatçılık eder veya işi zora koşarsa, ona en güzel şekilde İslam ahlakını öğretmeye çalışırdı.
İmam Ebu Hanife, insanlarla uzlaşmak gerektiğine inananlardandı. Küçük bir ihtimal de olsa, haram karıştığından şüphe ettiği şeylerden şiddetle kaçınırdı. Hayatının büyük bölümünü ilme ayırmıştı. Onun görüşleri; güvenilir olana dayanmak, güvenilmez olandan kaçınmak, insanlar arasında sorun çıkarmayana yönelmek ve işlerin yolunda gitmesini sağlamak gibi esaslara dayanmaktadır.
Ebu Hanife’nin olayları değerlendirmede ortaya koyduğu metod, şu yedi esasa dayalıdır:
  1. Kitap: Dinin temel direği ve Cenab-ı Allah’ın sağlam ipidir.
  2. Sünnet: Allah’ın kitabını açıklar, genel hükümlerini detaylandırır.
  3. Sahabe Sözleri: Çünkü sahabeler, ‘risaleti’ bize aktaranlardır. Onlar, vahyin gelişine bizzat şahit olmuşlardır.
  4. Kıyas: Ebu Hanife, bir mesele hakkında Kitap’tan, sünnetten veya sahabe sözünden bir delil bulunmadığı zaman kıyasa başvururdu.
  5. İstihsan: Kıyasın zahiri (dış görüntüsü)nün gerektirdiği sonucu bırakıp, bununla çelişen başka bir hüküm vermek.
  6. İcma: İcma da kendi başına delil sayılır. İcma, herhangi bir asırda müçtehitlerin bir konuda görüş birliğine varması demektir. Tüm alimler icmanın bir ‘delil’ olduğunda ittifak etmişlerdir.
  7. Örf (gelenek): Örf, hakkında Kuran, sünnet ve sahabe amelinden nass bulunmayan bir konuda, Müslümanların uygulaması demektir.
İmam-ı Azam’ın İlim Hayatı
İmam-ı Azam küçük yaşta Kuran’ı ezberlemiş ve Arapça’nın o zaman tasnif edilmekte olan sarf, nahv, şiir ve edebiyatını öğrenmiştir. Gençliğinin ilk yıllarında Ashab-ı Kiram’dan Enes bin Malik’i, Abdullah bin Ebi Evfa’yı, Vasile bin Eska’ı, Sehl bin Saide’yi ve Hicri 102′de en son Mekke’de vefat eden Ebu’t-Tufeyl Amir bin Vasile’yi görmüştür. Bunlardan hadis dinlemiştir.
İmam-ı Şabi’nin tavsiyesiyle ilme sarılıp, ders halkalarına devam etmeye başlamıştır. İmam-ı Azam önce kelam ilmini, iman ve itikadı ve münazara bilgilerini Şabi’den öğrenmiştir. Daha sonra Hammad bin Ebi Süleyman’ın ders halkasına katılarak fıkıh ilmine başlamıştır. Hammad’ın derslerine yirmi sekiz yıl devam etmiştir.
Ebu Hanife, bir mazeret ve bir engel bulunmadıkça hocası Hammad’dan ayrılmamış ve bu süre boyunca ders almış, müzakere etmiş, rivayet ve nakilde bulunmuş, ölçme ve değerlendirme yapmıştır. Öte yandan Ebu Hanife, Hicri 130 senesinde Kufe’den Mekke’ye gittiğinde ilim tahsil etme imkanı bulmuştur. Bunun yanı sıra Hac seferlerinde, diğer üstadlardan da fıkıh öğrenmiştir.
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 23. sayı (Mayıs 2006) 22. sayfada yayınlanmıştır.
http://ilmiarastirma.net/index.php?Pg=Publish&Journal=%C4%B0lmi%20Ara%C5%9Ft%C4%B1rma&Number=23

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder